İşte biz o gün tükeneceğiz
polifonik telefon melodisi
çalarmış gibi
oluverdi —
Ve bizim sandığımız kentlerin sonuna geldik
tümseklerin, C-25’in ve kedi mamalarının
Martıların estetik rejimi
siyaset sahnesinin dışında kalıyor
Burası neresi burdan çıkış yok
Ya İlhan Berk olmasaydı,
ya Rosa Luxemburg ve Yeldeğirmeni’ndeki kırtasiyeci adam
(Hâlâ şifa veriyor mu otlar filan?)
Çünkü bu dünya iyilerin yüzü suyu hürmetine dönüyor
Geri kalanlar keşke kötü olsa
Çık pozdan
Gel gezelim
Demon’una sarıl
desen de duymazlar
Çünkü bu dünya mobeseli bir panayır
ve insan kendi retoriğini kendine üstben yapabilen bir canlı
Baksana Şule Gürbüz bile öyle
Bazı şüphelere kapılıyorum gide gide
Seküler olduğum için adını koyamıyorum
Çok seviyorum sembol, inanmazsınız
Rilke’yi çağırıyorum
Çağını bir pelerin gibi tersyüz edip
yavaşça göğe bıraktığı için herhalde
bir de yay erkeği
Bilmiyorum neden Nietzsche değil,
daha bir yakın, sakıncasız Freud’dan,
Marks’tan ve bilcümle ağır adamdan, şair
Gel diyorum, mana âlemimi birlikte karıştıralım
Bu kadar yaralı olma, yüzyıl sonu hastalığım,
Her canlı bir gün politiktir
Ve düşünüyorum, ya Graham Bell’in annesi sağır olmasaydı
ya Cansever buyurmasaydı
“Hangi telefonu açsalar gökyüzü” diye
Dünyanın yüzü suyu hürmetine hadi bir çeşme yaptırıyorum
Duvara Karşı’da klozete bir tencere biber dolması döküyorlar, ben
Vlora Han’da kokoreç yiyorum art nouveau gözyaşım
Çünkü çağdaş sanat kitabı gibi konuşuyor herkes
Söylem mekânlarında pipet gibi oturuyoruz akışkan ahvalimiz içre
Çünkü kimsenin sonunda t yok herkes serbes
13 inç macbook elimizde
Yenikapı’dan nereye doğru giden bir trendeyiz, hangi kapıyı açsalar yeryüzü
Ölümüne prekaryayız da yok saatleri ayarlayacak enstitü, pıt –
Ayşe Görkem Kozanoğlu