Taşın ateşe sığmadığı gökboyundan aşağı
sarkaçlar sallantıyla, kıpırdadı yaprak,
öğürseyip tükürdü ağaç
ağzına üflenen baklayı.

Uluağaç, karagüneş,
beyaz mavi dalları doğanın,
altına girip üstüne çıktığımız sağlamkaya,
pekiştirilmiş topraktan ibaret efendiler biz.

Kısık kandillerin yelpazeli ışıltısı,
aynayı gümüş sandıklarıyla kurtardı.
Soğuk söktü resimlerini duvardan,
gün ışıksız boğuldu, asıldı incelikle hızla kilo vermiş ayna.

Çataloluk, kurban pınarı, keçi kalesi
ömrünce taş yarmayan imbat rüzgarları,
aktı seher yelinin içinden,
döküldü bahçedeki kuyudan, yalan.

İnkar harbi divanı,
son gün yakılan tezkereden nağmeler,
ipini çektiğim yollar elime kaldı
gam taşıdı Allah ın trenleri
sönmüş güneşe uzandım.

Elif be te se cim ha hı dal zel ra
Yunus tek seferlik dalsın benim için ummana,
kim olduğunu unut Yunus,
feleğin şaşsın  sıska çık çembere
yenilsen yenilsen yenilsen
doyulmaz
sin şın sad dat ayn gayn

tebelleş ol duygularıma
gözlerimi abart.

– İsmail Demir

Next

[şiir] göç | ezgi şimşek

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum gönder