kırılmadan dökülmeden ermek yarına
içinde besleyerek çoğalmak kendini
büyümek iyi şeyler bıraktığına inandığın gibi
salıncaktan kendini bilerek düşmek
toprağın temizini ararken
çıplak ayakla dolaşmak kaderin cilvesi mi
yoksa aklına düşen her şeyi yapar mısın sen
söylemek kısa sürüyor günü geçtiyse
laf yerine kendimi uzatıyorum
konacak yer bulamayınca değil
uçacak yer bulamadıklarında
üzülmüyorum yarınlara
bugünden sonra
terkederek uzlaşabilir severek tertibe sokabilirsiniz
böyle açıklıkla düze inmez bellekte gezen tüy
senden çok kalıbına inandığım için
şimdi buradan gitmezsem ayaklarımı unuturum
tarif edemem dalgın saatleri
tozunu almak açığa çıkarmak değildir
hacminin eksenindeki turunu
kendi diline çevrilerek tamamlarken
karşılaşmadan tanıştığın kaç kişiyle vedalaşırsın
bencil ağrılarından bahset
yüzünü hatırladıklarının sesini unut
‘bir daha gelseydin neyi değiştirirdin’
dedikleri balonla dön eve
çok şişirmek değiştirir kırar zamanı
az üflemek inatla hayatla barışır
içini doldurdukça hafifleyen sepetleri gördük
açılmaz kördüğüm dediğimiz düğümler
üflenince kopardı bağlarını bizlerle
olur olmaz yanlışları insanlardan yaptık
doğrusu bir eşik çıktı onlardan
her gün kanatlanarak kapanan yarık
yerini bulmayı unuttu adresi kayıp
üzeri kirli ayakları gezer bahçede
güngörmüşlerin katılığından erimiş sular
havuzu iyi halleriyle doldurmuş
bugün kaç kişiyi iyi yaptın kendinle
-şimdi sorulacak soru mu bu-
-ismail demir