Kendinden Başka Herkes, Cihan Ülsen’in ilk kitabı olarak Edebi Şeyler’in şiir dizisinden 2019 yılında yayımlandı. Yokuş Yol’a dergisinin yayın yönetmenliğini sürdüren Cihan Ülsen kitabını “birinci denklem” ve “ikinci şüphe” isimleriyle bölümlere ayırmış. İlk bölümde kurduğu, satır aralarında adını da andığı denklemleri ikinci bölümde şüphelere vardırmış. Denklemin karşılığı kesin bir sonuç olarak değil, eşitliği şüphe olan işlemler dizisi biçiminde elde edilmiş. Esasında denklemin bileşenleri de açıktır: Terimbilimsel kelimeler, söz kalıpları, klişeler, deyimler, kavramlar, gündelik ifadeler vb.

            Kendinden Başka Herkes’te yer alan ilk şiirin başlığından hareketle son dönemde yayımlanan şiirler ve kitap adlarında da görülen kullanımları da hedefleyip şu soruyu genelleyerek sormak isterim: Eğer özel bir kavram değilse, diğer disiplinler ile ilişkili değilse, şiire farklı açılımlar taşımak iddiasında değilse, deneysel bir enstrüman olarak kullanılmayacaksa, Arapça, Farsça, Zazaca, Kürtçe, Ermenice, Lazca gibi bu topraklar üzerinde tarihsel, kültürel ve sosyolojik bir geçmişi ve şimdisi yoksa, teknoloji ve bilimden hareketle birçok dünya diline sirayet etmiş sözcük ve ifade değilse, hepsinden öte ironi için bile kullanılmıyorsa İngilizce kelimeleri başlıklarda ve şiirlerde kullanmanın sebebi nedir? Ne gibi bir poetik saiki vardır bu tutumun? The Return yerine Dönüş ya da Geri Dönüş deseydi Ülsen, şiirde eksilecek olan neydi? Burada şiire bakmak ve o noktada cevap vermek gerekiyor. Belki şair özgül bir tutumla şiirin İngilizce başlığı ekseninde yeni bir anlayış geliştirmiştir. Ne yazık ki böyle bir durum da söz konusu değil. Cîyawaz başlıklı şiirde Kürtçe üzerinden geliştirdiği söylem tutarlı bir görünümdeyken The Return’de böyle bir durum yok. Şiir izleğinde sezilen dönüş temaları ile (ölüm, babanın eve gelmesi ya da gelmemesi, benliğin kendisini öteki üzerinden tamamlaması vs.) İngilizce başlık bu açıdan son derece ilgisiz duruyor.

            Yazının başlığı olarak seçtiğim ifade ise Ülsen’in şiirlerini okurken bir kenara aldığım nottan doğdu. Şiirlerin neredeyse tamamında bir kavramın, terimbilimsel bir sözcüğün, deyimin, söz kalıbının vb. ya direkt kendisi ya da deformasyona uğratılmış biçimi aşırı derecede kullanılmış. Her türden duygu ve düşünce bu kullanımlar olmadan söze taşınamayacaktır sanki. Söz konusu kelime öbekleri kendi anlam yüklerini öne çıkararak sentaksta konumlanıyor, kendileri dışında, şiirlerde yer alan az sayıdaki kelime ve imgelerin yolunu tıkıyor. Her yerden bağırıyorlar. Şairin söylediği ve söyleyeceği güçlü şiirsel izlekler, içerikler bu gürültü ve kalabalık arasında kaybolup gidiyor. Bir noktadan sonra kendisini bile ciddiye almayan bir söylemle karşı karşıya kalıyoruz. Gazete kupürlerinden, sosyal medya paylaşımlarından, gündelik ifadelerden kesilerek birleştirilmiş bir görünümü var Kendinden Başka Herkes’in. Kısacası şair tavrını yöntemleştirerek tutuculaşıyor.

Hatta kimi yerlerde dizeler bile sadece bu klişelerden yahut söz kalıplarından oluşmuş: adam olacak çocuğu ceplerinden çıkarıyorlar (s. 16) [adam olacak çocuk, cebinden çıkarmak], mil puanlarınız ve dört alışverişe yüz liranız (s. 17) [mil puanları, şu kadar alışverişe şu kadar hediye kampanyaları], fırından yeni çıkmış, dumanı üstünde (s. 25) siz numaranızı bırakın biz sizi uygun bir vakitte ararız … körpe zihinlere sıkı sıkıya tembihleriz  (s. 28), vatan hainliği kanın tazelenmesidir haber bültenlerinde (s. 46), [vatan hainliği, taze kan, haber bülteni], hayat bilgisi en büyük yalandır harita metot defterlerinde (s. 68) vb. Esasında Ülsen bu tutumu şiirler boyunca çok fazla sahiplenmiş. Bilhassa En Güzel Haberler Sizin Olsun başlıklı şiir hem sayıp dökmeleri hem dizeleriyle andığım kelime gruplarından oluşuyor sadece. Şiir beni dilini, ortak-dile terk etmiş gibidir. Israrla sürdürülen bu anlayış da orijinalliğin köküne döşenmiş bir bomba oluyor böylece.

Kitap boyunca sentaks bu açıdan ezici bir çoğunlukla söz kalıplarından, deyimlerden, kavramlardan, terimbilimsel sözcüklerden, güncel sözcük ve sözcük gruplarından, söz kalıplarından oluşuyor. İronisini, eleştirisini, hüznünü ve acısını, karşı çıkışını hep bu kullanımlar üzerinden gerçekleştirir. Temasını toplumsal karşılığı olan acılardan doğrudan alan ve ifadesini dolaysız biçimde kuran şiirlerde bile hüküm süren hep bu kalıplardır. Sözcüklerin leksik karşılıklarının yanı sıra güncel karşılıklarının da gölgesi altına sığınmıştır şair. Söz konusu tavrıyla dünyayı ve gündelik yaşamı yöneten klişelere ironik bir yaklaşım sergilemiş şiirlerinde, diyebilmemizi zorlaştıran bir alışkanlık söz konusu ne yazık ki. Bu yönelim yeni kuşak şiirde karşımıza çıksa da ilk kez bu kadar yoğun bir kullanımla karşılaştım. Söz konusu kelime gruplarına ve kavramlarına bu denli başvurmaksa şairi, şairin sesini ve kelime dağarcığını aradan kaldıran tehlikeli bir durumdur. Nitekim bu tavır da son dönem şairlerin arasında artan her türden benzerliğin bir yansıması, tek bir kitapta toplanması olarak yorumlanmalıdır. Şair 1982 doğumlu olsa bile bundan yakasını kurtaramamış görünmektedir. Son dönem şiiri belirli ekipler ve kliklerde şekilleniyor. Mahfili ise ekseriyetle sosyal medya. Dolayısıyla da benzerlik hiç olmadığı kadar keskin ve yaygınlaşmış durumda. Şiirde kişilik yaratma meselesi ise tarihte görülmemiş biçimde zorlaşıyor. Ülsen de yakasını bu cendereden kurtaramazsa buluşsuz, söz kalıpları ve kavramlardan örülmüş, genelin sesine yasalanan bir şiir yazmaya devam edecek ve şiirdeki buluşları sadece klişeleri uğrattığı deformasyondan ibaret kalacaktır.

Yerinde ve çok da abartılmadan kullanıldığında şiire güç veren deformatif ifadeler, aşırıya vardığında klişe halini alıyor ve kendisi için kurulmuş bir tuzağa dönüşüveriyor: vasati kırk kırık küp (s. 12) [vasati kırk çöp + kırk kırık küp], harici meçhuller (s. 15) [faili meçhul], ağırlaştırılmış kabahatlerimiz (s. 15) [ağırlaştırılmış müebbet], yüksek güvenlikli aldanışlar (s. 32) [yüksek güvenlikli cezaevi/ şifre/ site/ genel ağ sitesi], sendikal sevişmeler (s. 33) [sendikal haklar/ tazminat/ faaliyetler], ihanetin kaldırma kuvveti (s. 33) [suyun kaldırma kuvveti], süreli yaygın (s. 41) [süreli yayın], ellerin kaldırma kuvveti (s. 45), gayri sahih milli acılar (s. 68) [gayrisafi milli hasıla], kol kırılır yen içinde hepten biz (s. 73) [kol kırılır yen içinde kalır] vb.

Oysa kitabın “birinci denklem” adlı bölüm başlığının altındaki epigrafik şiir, çok güçlü bir etki bırakıyor ve özgün şiirler vadediyordu. Zira o bağlamda hiçbir kalıp ifade, kavram, deyim yoktu ve salt kendisinden ibaret özgün bir ses barındırıyordu. Kılıç kınını deforme ederek oluşturduğu ıslığımın kını imgesi, şiirlerdeki kullanımlardan faklı olarak ciddiyetli bir kendilik taşıyordu:

belki ıslığımın kınından bir hançer doğar
sözün mankurtluğuna karşı savunur beni
elimin koptuğu yerden
işaret parmağımın boşluğundan
inadımı güneşe doğru kaldırır
kavgama yaşam işareti veririm

xxx

-emrah yolcu

Next

[şiir] şermin kara | RÜYA İÇİN KAĞIT

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum gönder