Kusursuz Bir Kendilik

Deneysel şiir her türlü hatayı –eğer hata metne girecekse ki bu bilinemez– deneyselliği üzerinden dönüştürür, farklı bir şeye çevirir ve onun yerini ondan başka, hata addedilmeyecek bir şeyle –kendisiyle– ikame ederek –etmiş görünerek– söz konusu yeni şeyi, deforme edilmiş biçimsel göstergeyi poetikasının bir parçası haline getirerek onu montajının, bozup birleştirmesinin bir unsuru, somut yapısının bir materyali, bir dişli biçimine sokar ve o biçimsel unsur, konumu itibariyle parçası olduğu yapının anlamına yahut özüne veya önerdiği içerik-semantiğine kaçınılmaz olarak bir katkıda bulunur ki şairi bunu öngörmemiş olacağından bu deneysel metnin hatadan münezzeh olarak, şiirin yaratım anındaki terk edilişinden sonra metnin yaşamı boyunca hata içeremeyecek bir mutlaklıkla donanması anlamına gelir. Şairin bu oluştaki müdahalesinin bilinçli olup olmaması salt metin odaklı okumalar için değil yazar odaklı okumalar için bile belirleyici değildir –kaldı ki deneysel şiir, asla şairi odaklı okunamaz, o mutlak biçimde kendisidir; deneysel şiir metnin kendisiyle çevrelenmiş kapalı ama yine kapalı metnin içeriğine doğru bir açıklıkla çevrelenmiştir; içine doğru değil, içeriğine doğru bir açıklıkla. (Dipnotlar, sonnotlar –sonradan ya da şairi tarafından yapılsa da– deneysel metnin bu açık içeriğine –eğer metnin bir parçası değillerse– büyük bir darbe vurur: İşaret eden parmağı birçok yönden işaret eden yeni parmaklara dönüşürler. Bütün imkânları katlederler.) Deneysel metin kendi anaforuna kattığı her unsuru mevcut olan ya da olmayan olası ve olasılıkdışı yapısına bir şekilde uydurur; onun ahengi budur. Göstergenin her türden içeriği ve aracıyla birlikte kendisini inşası aynı zamanda bir kazalar silsilesi demektir; metnin kontrol edemeyeceği ancak dayatabileceği, onun dışında ama salt onunla mümkün bir çarpışmalar, yakıştırmalar, kazalar silsilesi. Onun rastlantısallığı kendisine özgüdür. Onun dışındaki metinlerde rastlantısallık daha serbesttir ama deneysel şiirde bu içerikle, özle sınırlandırılmıştır; öngörülmüş bir rastlantısallık –gerçekleşmese de. Heimrad Bäcker’in tutanak adlı çarpıcı metni, deneysel şiirin en önemli örnekleri arasında olması hasebiyle burada söz konusu edilebilir. Biz, şairin çok uzun yıllar boyunca binlerce belge tarayarak meydana getirdiği bu metinde bir hatanın mevcut olup olmayacağını asla bilemeyeceğiz –belgeler sınanabilir olsa da; bilemeyeceğimiz gibi bunu iddia bile edemeyiz, metin bize bunu sunamaz. Bu, onun metnini oluştururken taradığı binlerce sayfalık arşivinde yitip gidecek bir belirsizliktir. Metnin okuru, ilk dizeden son satıra dek kendisini seçilip çarpıtılmış, çoğu yerde orijinal biçimini korumuş kurgusal-gerçek bir tarihsellik içerisinde bulur. –Holocaust’a dair sanatsal birikimin bizi tutanak’ı okurken, tutanak’a dâhil edilmemiş belgeleri de metinden hareketle düşünmeye, görmeye ve okumaya ittiğini bir ara not olarak söylemeliyim. Bu duygu-durum, metnin oluşabilecek ama oluşmamış bütün olası değişkeleri için geçerlidir. Bir yerde dizgelerin birinde yanlış (!) yazılan bir numara, deforme edilmiş bir söz öbeği, biçimsel açıdan var olsa da o artık metin nezdinde bir hata değildir. Klasik şiirlerde vezin hataları, mazmun ve terkip kullanışları, modern şiirde semantik uyumsuzluklar (ince sicim, kötü kâbus vb.), imgeler, metinlerarasılık, biçem, gelenek vb. gibi hususlar eleştiri malzemesi yapılabilirken deneysel şiir, –uzun süredir sadece kavramın kendisinin tartışmalara konu edilmesinin de gösterdiği gibi– “deneysel şiir” kavramı dışında herhangi bir eleştiri malzemesi ihtiva etmemektedir, edemez de. O salt kendisiyle yüklü, ereği olan “metinsellik”e vardığı noktada şairini de göstergelerinin, dizgelerinin, deforme edilmiş dize ve materyallerinin oluşturduğu yapıyı da reddederek nihai biçimine varır ve gücünü söz konusu ederek önerisini dayatır: Benim bu son biçimim kusursuz bir kendilik barındırır ve benim bütün olası değişkelerim aynı kusursuz kendilikle donanmıştır. Her doğumu mutlak biçimi olan bir reenkarne.

            Hata metnin biçimsel yapısında, belgesel nitelikteki içeriğinde ya da zeminsiz ve sıfırdan oluşturulmuş tüm yapısında mümkün olabilir. Bir telek yemeğe düşmüş ve yemeği yiyecek kişi de teleği görmeden mideye indirecekse ya da teleği aşçının bir yaratımı addedecekse yahut bunu belirlemekte –aşçısı gibi– o kadar da mahir değilse yemek kusursuzdur. Bu kusursuz kendilik: Metni tartılmaz kılar.

Deneysel şiir kendisinden başka bir şey önerir, en kendisi olduğu anda bile: Gizlediği kendisini. O işaret eden, içe doğru bir parmak. Varlığı, kendisinin ardındaki o şeyi gizlemek üzerine kuruludur. Deneysel şiir, anlamı vurgulu bir biçim[sizliğ]e büründürerek bir yön işaret eden parmağa dönüşür: İşaret ettiği yere değil, kendisine bakılmasını isteyen gösterişli ve bencil bir parmağa. Bu açık bırakılmış yön, metinden metnin kuşkulu içerik-semantiğine doğru fırlatılmış bir ok gibi tüm bakışları kendi üzerine toplamak ister: Kusursuz yapının kuşkulu içeriğine doğru. O, başka hiçbir şey olmamak tehdidiyle oluşmuştur. Bu durum somut şiirde, hatta görsel şiirde en açık, en doğrudan biçimine kavuşur: Göstergenin çırılçıplak fotoğrafıdır o. Daha özel, daha spekülatif, daha indirgenmiş bir içeriğe yönelmiştir. Deneysel hata, kendisine hiçbir hatanın yöneltilemeyeceği, dayatılamayacağı, hiçbir hatayı, kusuru, yanlışı, pürüzü içeremeyeceği yönünde bir kimliğe sahiptir. Eleştirel incelemeye kapalı, buna olanak tanımayan kusursuz bir hata. Tekniğin mükemmelliği.

Deneysel Okuma

Yakın zamanda çıkan ince bir kitabı okumaya başladığımda, şiirlerdeki kelimeleri bulmadan ilerlemenin olanaksız olduğunu anlayınca önce anlamını bilmediğim kelimeleri bulmaya başladım. Bulduklarımı sayfaların kenarına, kelimelerin altına yazdım. Bu incecik kitabın sonunu, sadece kelimeleri bulmak için yaptığım “göz okuması” ile iki saatte getirebildim. Ama hiçbir şey anlamamıştım zira sadece kelimeleri bulmuştum. Bir daha baştan, kelimeleri yerli yerine oturtarak okumaya başladım. Aynı süreyi bir de bu okumada verdim. İkinci yabancılığı da atıp kitaba daha isabetli yaklaşabilmek adına bir kez daha baştan sona okudum. Böyle böyle kırk sayfalık bir deneysel şiir kitabına yaklaşmak bir günümü aldı. O sözlükten bu sözlüğe, argodan meslek sözlüklerine, Osmanlıcadan Arapça ve Farsçaya, derleme sözlüklerden İngilizceye, Ermeniceden ağızlara kadar çok geniş bir kaynak taraması yapmak mezkûr şiirlerin şairinden sonra bir de bana kısmet olmuştur sanırım. Şiirin biçemi öylesine deforme edici ki bir noktadan sonra sıradan bir fiili bile kavrayamamış, anlamı için sözlüklerle boğuşurken yakalamıştım kendimi. Hepi topu yeterlilik fiilinin olumsuz çekimiydi ki Azerice bir metin okusaydım muhtemelen fark etmezdim bile fakat öylesi bir curcunada söz konusu kelime hiç de kendisi olarak görünmüyordu. Başka bir şeydi artık o. Kulağa hoş gelen bir yıkıcılıkla bu cümle aslında başka bir şeyi gösteriyor: O da, kelimelerin salt bu görevle donatıldığıdır. Her sözcüğü ve sözcük grubunu bozmak, değiştirmek, ne olursa olsun onu bir tür deformasyona uğratmak.

Biri bana “Boşuna uğraşmışsın, anlamlarına bakmadan okumalıydın,” diyebilir haklı olarak, haklıdır zira zaten birçok deneysel şiir okuru böyle yapmaktadır. Hızla okunarak, anlamı bilinmeyen kelimelerin ses olarak kendisine yakın olan[lar]a benzetilmesi suretiyle geçiliyor: Çağrışımsal yakınlık. Deneysel okumam boyunca hata yine metinden değil, bizatihi benden kaynaklanmaktadır. Ben: Ehlîleşmemiş hayvan. Metin: Leksikal ve kusursuz bir karmaşa.

Deneysel Terkip

Özellikle değinmek istediğim bir konu daha var: Bugünlerde birçok şair atıf vavı, nispet î’si, Arapça ve Farsça terkip yapılarını, bilhassa Farsça terkip kuruluşunu birbiriyle iç içe girmiş biçimde, çoğu kez genel ağ arama sayfalarından baktığı şekliyle kullanıyor. Neredeyse okuduğum her kitapta birkaç örneğine rastlıyorum bunun. Söz gelimi atıf vavı’nı Farsça terkip biçiminde kurarak “ter-ü taze” ya da tamamen ilgisiz biçimde “ter-i taze” diyebiliyor ki aslen aradaki vav “ve” görevini görür ve tiresiz biçimde ortaya konur: “ter ü taze”. Osmanlıca terkipler de Farsça orijinal biçimindeki gibi sadece /ı/ ve /i/ sesleriyle kurulur, /u/ ve /ü/ sesi yoktur: “Lisan-u hâl” olmaz, o, “lisan-ı hal” olur olsa olsa ya da TDK’nin, terkipleri son dönemde kullanıma soktuğu biçimiyle tire ve boşluklar kaldırılıp kelimeler birleştirilir: Lisanıhal. Arapça terkipleri kurarken de bir bocalama yaşanıyor: “Taht el-arz”, “tahtel-arz” ya da “tahtel arz” gibi kullanımlar görülüyor ama doğrusu “tahte’l-arz” biçimidir. Bu unsurlar da “hafif transkripsiyon” bağlamında değerlendirilir. Kullanımlar galat olanları dışında şairlerce yeni yaratılan terkiplerde daha çok görülüyor. Bilinenler için genel ağda kimi yerlerde doğru yazımlar mevcutken, yükün şairin omuzlarına bindiği bu yeni yaratımlar ne yazık ki çoğu kez yanlış kuruluyor.

Ama şair, deneysel şiirin bu hatayı da kendi içine alan bir olanağı var, yargısında bulunabilir: Mutlak ve tartışmasız biçimde haklıdır. İşte bu yüzden ben de: Deneysel hata döne savrula kendisine varan, öldürücü ihlal olarak bir müntehire dönüşebilir diyorum.

Next

DELİDUMAN, GEZİ VE GERÇEKLİK ARAYIŞLARI* | ali c yoksuz