şiir güne.

kafagöz şiirsanat

Scroll

Go back

#1
nahlar kraliçesi

bilmiyorum 
ne olacak bilmiyorum ne olmayacak
bilmiyorum
vay çekerken yav çekerken nah çekerken
bak minare ne güzel 
duvarlarda yalnız sokaklarda yalnız 
içimde yalnız bilmiyorum 

sizi şaşırtan bir kararım oldu mu bilmiyorum 
sizi şaşırtacak  bir kararım olacak mı bilmiyorum 
ne olursa olsun kendime dürüst 
ne olursa olsun size dürüst 
ne olursa olsun ona dürüst (bilmiyorum) 

bencilliğiniz değil kabul ettiğim 
kibriniz değil sıra dışı hiç değil 
en iyisi en kötüsü ne ne değil bilmiyorum 
belki bir gün onu da bilmiyorum 

işsizim diye başka avrada gidecekmişsin 
ben şaka sandım sen baya ciddiymişsin 
hiç bilmiyorum 

reddediyorum 
yalandan çektirdiğiniz fotoğrafları reddediyorum 
gülmelerinizi ağlamalarınızı favlarınızı reddediyorum 
yauvvvvv o iyi biridir demelerinizi 
iş verenleri reddediyorum 
vermeyenleri reddediyorum 
iş vermeyip döner ekmek ısmarlayanları
natoyu rusyayı şeriatı reddediyorum 
kovboy hariç her şeyi herkesi  reddediyorum 

iş yok iş yok ev yok cebimde leblebi 
iş yok ev yok cebimde leblebi 
iş yok ev yok islamda sakız yok 
biz vahşi batıda sakız çiğneriz hem de ne güzel 
bak çok yoruldum 
kar yağıyor 
üzgünüm 
siz kırın ben yaparım 

-Medine Sarıtaş

#2
bir daha

sevgilim, sevgilim sonu var aşkımızın
işi bilen şarkıların söylediği gibi
dolandırıcıların öngörüsü de bu yönde
nedendir anlamadığım bir sokak köpeğinin
durup aniden geldiği yöne attığı koşu da
biliyor bunu

içe çekilirken evren hızla büzüşerek yarına sarkıyor etimiz
neye yarar o anda seni kucaklayıp öpmek
ya da gelecek güzel günlerdeki birkaç mutluluk veren borçtan
ya da diyelim bedbaht birilerine yardım etmekten bahsetmek
sonuçta hep bir yatakta kendi köşemizde özdeliliğimizde
yastığa kustuğumuz içimizden çıkan hayaletlerle uyuyoruz
farkında mısın sonu var aşkımızın

birilerinin bağırıp çağırdığını duyuyorum
yok olmaktan öyle korkuyor ki herkes kimse bunu konuşmuyor
hoş, bir işe yarar mıydı bilmem ikiyüzyirmiyle gitmekte olan
bir arabada kah yarından kah nostaljiden bahsetsem
durup poz kessem yine birileri sana söylediğim 
bu cümleleri paylaşır diye 
veya durup beklesem tıkanık bir aşkın tortusunu
bir yerlerde açmaya yarar mı bu şiirden birkaç dize


iştah ne karşı konulmaz bir tanrıymış
ölmekte olan bir adamın komposto içirilen hastane odasında
bir daha bir daha deyişinden anladığım
hiç bitmesin istiyor insan, bak bu tavır hayata 
bir çocuklarda bir ölüngenlerde bir de âşıklarda


sevgilim ama biliyor musun sonu var
ona rağmen durmadan üflüyorsun camın içine
dünyayı yaratmaya çalışan bir cüret mi bu yoksa gaflet
hiç bu çağa uygun olmayan yazım tarzları denemekle
eskide kalmış nelerin ruhunu geri getirebilirim bense
durmadan üflüyorum harflerin içine


her şeye yeni bir şekil verebilseydim belki
çöpe giden saç tellerimle elim titremeseydi
kırıntı kırıntı sonu var böyle şeylerin ne yapalım
vuruyor dalgalar kıyıya ve götürüyor ufalanan kumsalı
sana bakıp bakıp ayarlıyorum kol saatimi o zaman
kocaman bir dalga tek seferde görsün diye işimi


sevgilim böyle yan yana durdukça
farkında mısın her gün daha fazla yerçekimi

Kaan Koç

#3
nah ehli

saçımın ağına düşen beyazı
öldüren yakuzalara kızgınım
dilbaz kimsenin masada unuttuğu
kahkaha satıldı karaborsada
mintettarın kılıcı kesmiyor
şaşırmıyorum böyle şey çoktur komet.

kış kaldıracak kundaklama stiliyle ömrüm
sehli ve mümteni ediyorsunuz
o sizin güzelliğiniz
kişiler ve nesneler birbirine çarpa dura
olmadık şeytanlara passapalora 
sen tortul bun uranyum

değişiyorum unutmam kümelerimi göz seyrim -1
örnek veriyorum kendimden aleni itiliyorum der
çukur birden tümsek, 
titriyorum mükemmel

sen nasıl kavramlarsın belayı
burası pür oksitleme yaptı
ben burada rahatım halle ediyorum şeyleri
beklesene
sözlü soluksuz tekrar yok.
yakınalım acele istemiyorum sus
köpeği istiyorum.

o da beni sevi vik vik vikliyor
üç dört gün izledim nasılsın
bayıltıcı olan bu imgeyi yaratamamak
ziyaret çarptı bize
işte şimdi bizden kim gelir

öğreniyorum 
kumlar doldu greyder reklamlarını sevmiyorum
yaslan
sana bir şey söylemem
gerekmese de söylemek

gözlerini kaçıranlarla yanyana 
eski anılarını canlandırmamı
büyük ihtimallerinin küçük
insanlarıyla arıyorsun firar onlar
ben firgattayım seni aşamayan lügattayım

kabiliyetle riyâ akar yüzümüzden
bunu yapmasan
belirlemelerin ileri ya da geri gitmelerin 
sen tek değilsen veya bağır:
“ben tekim”
cesaret pavase. 

riyâ içirmek büyülü günde
ah çeker ite teker yürümüş
niye canımın kırkınması niye
karanın dört tafrası dağıldı.

hızlıca geçtim kendimden taşa ruh düşürdüm
kaza. yolunmuş mudur beni tartan kaza
terazisini satmasın

yürürüm boynuna bühtan katarakt
garip iper koynumda kolye misin hiper
yaz mevsiminde yorgana girdin
seni seviyorum
yardım edilemez.

– BETÜL AYDIN

#4
de/da

okudukça güldün
tilki şehirde doğurdu
alnımın içini bahse koydum
sokakta yaşlı adamı öldürmüşler
yaşlı adamı evinde öldürdüler
içindeki hava çekilince herkes korktu
kaldırırken fazladan kemiğini kırdılar
bir çocuk onu aklına bir kadın kameraya
pantolonunu göğsüne kadar çekmiş
parmaklarında gerçekleşmiş katılığı
yaşlı adam zaten bakımsızlıktan öldü
yaşlı adam metrodan çıkarken
hastaneye götürülürken öldü
hastanede öldü
doktor söylemiş zamanla hatırlamayacak
hatırlayamadığın için konuşamayacak
konuşamadığı için düşünemeyecek
düşünemediğin için yine hatırlamayacaksın
nerede öldüğünü
yaşlı adam oldukça zamansız öldü

– EMRE SÖYLEMEZ

#5
gerçek değilse her şey yolunda

I.

üzülmek, sevinmek, hisler
yine hisler
benim, aslında hiçbiri
hayali bir karşılaşmada
söylenecek her şeye karşılık bularak
tutunurum sağa sola, yaşama, şeylere

ekleyip çıkarıp
karşılaşmalara şarkılar
şarkıların en heyecanlı yerinde
en hüzünlü şeyi söylemek için
ağlarım belki
senelik ağlama istatistiğim hareketlenir

klipler çekerim, üzülürüm biraz
çünkü üzülmek sonraysa eğlenceli
bu hep devam edecek
hayali konuşmalar için

özenle seçerim sözcükleri
siz de seçersiniz
sessiz ve hissiz bir konuşma
sonra evlere dağılırız


II.

yineler kendini
bu öylesine bir döngü
söylenecek şeyler yarıda kesilir

kendime ölümler seçerim
geceyi beklemeden gözlerimi kapamam
karanlıkta heyecan tatlı
ben ölüyüm ölüyüm

kim, ne kadar üzülür çizgilerini
çekerim neşeyle
buna istatistik dersiniz

gönderiler hazırlarım
güldüğüm fotoğrafları
çok güzel gülerim artık gülmüyorum
bazen dramaqueenim
geceleri gibi

içten içe ömür boyu
dinsin istemediğim bir şey hayal ederim
sevdiğim herkes için
ben: sıkıcı manyak, stabil
fazla normal, tazecik ex

umarım yataklara düşersiniz
hem ben de göreyim ki
görmeden inanmama hastalığına yakalanmışım


III.

konuşuruz, konuşmaksa telepati
onu da ben buldum
sarılırsak gösteririm

nasıl olsa her şey düşünmeden söylenir buralarda
vasatlık canımı sıkmaz
iddiası olmadıkça
böyle konuşmalardan hep sağ çıkarım
onu size rağmen severim

hem yuvarlanıp gidiyorumdur sanki işim ne
gerçekten çok gerçekçidir ben
yerlere atar kendini

anlaşmalar yaparız, el sıkışırız
hoşça kal deriz; ateşi kes!
hiç hoş kalmayız ama 
bunun sırrını çözmüştüm bi keresinde


IV.

size renkli sözcükler duyururum
çalınan öpücükler gibi
gözlerimle söylediğim sözler
hiçbir hayal gerçek değil
öyleyse her şey süper
wow!

– DUYGU OLDAÇ

#6
sığınmaklar. beklemekler. ve bilumum diğer. diğer şeyler

tenhaları arayan
kuytu bucak. bucak bucak canhıraş sevgileri
ben bir de üstüne üstlük
bulutları adımlayan memurum olur olmaz zamanlarda
dağınık masalarda. boşlukların dağınık olduğu yerlerde
hemen şurada. geride. sızlana sızlana
dükkân önlerinde sudan saklanan
yine kendine dönen. karanlığa
ve bir kere daha herhangi bir zamanda
çatlaktan sızan anın soğuduğu yere yuva kuran
oydukça sebebini soran oydukça içi açılan
elbet başım önde. alnımda izi sürülen karmakarışık bir haritayım
yani benim bir kapıda bekleyişim. yani benim
bütün kapılarda bekleyişim
yine o kapkara. yine o kapılara beklemek olarak yansır
yani ve tamam derim
yani ve tamam

arayış diye biçimlediğim şu klakson
şu bitmek bilmeyen akan zaman içinde akan hız
akan zaman içinde duran. kımıldamayan tını
bir görüntüye en çok yakışan
bir başka görüntünün böbürlenmiş o kaypak tavrı
o ıskalamak. iç çekiş
sınamak olur olmaz şeyleri yani ve belki de
bir yürüyüşe karşılık gelir şu durdukça beklemeyi anlamam

kaldığım bu yerde yani tam olarak
kıpırdamadan. hareketlerime gibi
hayvanıma. hayvanlarıma koyduğum bütün isimlerle
tam olarak yani dünyanın bütün sıfatlarını. kötücül sıfatlarını önüme katarak
ve katarak avucumda büyüttüğüm aynılığı
bir kere de tüm bunlardan sıyrılmak için soyduğum kıyafetlerimle yani
yine yastığın soğuk yüzüne çevirdiğim aynı yüzümle
burada. ve hiç olmak istemediğim
tabanlarımda biraz olsun bir sızı. ufacık bir sızı bırakmayan bu yerde
ve yine dediğim gibi hiç olmak istemediğim. bu

tantanaların çokluğundan tantanaların yokluğuna doğru
kırık bir kırpılmaya borçlu olunan
ıslak asfaltların hışırtısıyla benimsenen camekanlara baktım
baktım orada çiy. baktım orada bakmaklardan bir grup bakmak
ey ve sanırım
ey ve sanırım yine ey denildiği yerde alçalan zamandan biriken kırpıntılar
ey denildiği yerde bulanıklaşan ve yine gitgide
bulanıklaşan görüntü. bulanıklaşıp kaybolan
eller üstünde bir ölü ve ölüyle birlikte ve yalnızlık

tahtaları ve taşları aynı sandığım
gökyüzünü ve içimi aynı sandığım
odamı ve uzun bekleyişi. kentsel dönüşümü aynı
şeyler ve şeyler odası başkan adayını ve
mevkilerin vücut bulduğu lacivert kravatları

bu tür öğlen sonralarından sakınır. içeride
inanmazsınız ama çok içeride herhangi bir şeye sığınırım

-BEKİR DADIR

#7
amerikan karşıtlığı ve güzelliğin evrensel tarihi üzerine bir onbeş yaş isyanı


bunu muhafazakarlara ne ara kaptırdık
anlamadım
allah’ı ve zamanı kaptığımızdan olsa
ve çirkin olduğumu ilk defa anladığımda
karar verdim amerikan karşıtı olmaya
koltuk altımda patlayan irin
memelerime sızıyordu
ve tüm ihtişamlı kadınlar
koko kola içiyordu
… 
güzel kadınlar ve adamlar
karşı olmak zorunda değilsiniz
hiç bir şeye
ithal arpaya
uv ışınlarına 
bir de şiir yazmaya
… 
yeterince güzelseniz adamlar ve kadınlar
şarkı söyleyin
film çekin
gülümseyin
çekiyorum
üç defa
günde 
… 





“korn da amerikan karşıtı ama adidas giyiyor”
dedi babam
“gerçek adidas değildir o” dedim
“yarramı değil” dedi
R var etiketinde

– memozan

#8
erkeklik nutku

şiiriniz çok erkek dediler ayıp ettiler
takıldığım kadınları sokmaya çalıştım oysa
diliniz çok eril dediler ayıp ettiler
kaçımız ibne belki hiç bilemeyecekler
onlar ki
onlar kim miler
onlar bir fikrin temsilcilerine
-nazi eki koyanları yaratanlardır
facetime’ımızda yalnız onların adları anılır
biraz gülümsemek için

toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde şairlerin de payı var. iticilik denen bi şey de var ama. “ne nasıl ifade edilmez” de var. “sen dili”nin sonuçları da var. “her şeye ordan bakılmaz” da var. birini suçlarsan karşılık vermesi kuvvetle muhtemeldir. erkeklik inşallah kırılgandır ve evleviyetle kırılır. hayatını buna adayan kadınların işine de karışılır. karışılır ve katkı koyulmak istenir-se ancak bir şeyler değişir. çünkü kadını ezen erkekliktir. o erkekliği haiz erkekler önce ezilmemeli, değişmelidir (olmazsa ezilmelidir). temel iletişim ve insaf(empati de derler ben onu sevmem) kabiliyetiyle ise etkileşimi sağlıklı bir düzeyde tutabilirsiniz. bir insanın her şeye “eyvallah”ı ya da “ay canım tamam”ı olmak zorunda değildir. o bir insan belki de non-binary’dir.

her fikir biraz kısıtlı
her fikir kısıtlayıcı
her fikir kıstırıcı
susturucu – yutturucu – kusturucudur
bu da döngümüzü tamamlamamıza yeter

bir kez daha söyleyeyim ki
erkeklik kırılmalıdır
yöntem önemlidir 
ve bir erkek kadınlara yine akıl vermekte
midir
hımmm
hayır

– oğuzhan kayacan

#9
Kimse(siz)ler


Sevgili bir kimseler,
bir diğer hattın en ucunda duran dili kesikler,
susun!
istediğiniz kadar susabilirsiniz. Donun öyle.
Tüm develer yalnız da geçirilir bermudadan.
siz yalan gemilerinizi formatlayın,
tutkusuz, tersiz, yaşsız, aşksız, kansız hayatın en kıyısında durun.
size verilecekleri hep bekleyin
aman! sakın yerinizden kalkıp almaya çalışmayın.

Benim tümcelerim,
yazık benim tümcelerime,
neden kurulduk diye kuruldular şimdi.
Tüm çağrılarım ve geldiğim duygu çağları 
Size kazıp yaptığım, 
yanlarından pat patladığım kumdan kalenin altında neler var?
en uzağı bana en yakından yaşatanlar,
bir kimsesizler,
kağıdımda,
kalemin yavaşça kazıyarak çıkardığı solucanlar var,
yazdıkça çoğalıyorlar.
Bana fısıldadılar;
bana en yakın uzağı;
bir kimse(siz)ler 
…elmalarıza dönün şimdi.

– Hazal Altun

#10
AŞKA BİRİ

                                       Ceyda’ma

şiirimi kutsaldan devşirme 
değil ortalamalı, şiirim kimono
kimine şirin satır tamponlu  
kimine şirin fazla şiirim kombinezon 
kimine kendi ötesinde bir yerde çökelmekte 
kimine istediği kadar argümanla çağırır beni 

yer yer birikti sevgim
bir iken şimdilerde çoklar bulan 
adresler mayınlar dolu yemek sepetler 
içinde dualar ettiğimiz ekranında formatlı çıkışlar
prompta bir sayı giriniz
çünkü sayılarımızda güç var yazılı

duygularım işlev yükledi
duygularım sigortalar
ben ve bir duygum ve iddia ediyorum her şeyi

          Su      gibi    akıp geçerek           hisset
          Fırın   gibi    sıcak hisset
          camdan          bir fanus     gibi     hisset
          kıtlıktan       çıkmış        gibi     hisset

Musa gibi asamı terk ederek
ağyardan vareste
yar var ağdan etse 
deveranda sallandı yazdıklarım
şimdi Sebelilerin yerinde yeller esiyor
bilakis Sebelilerin yerinde yeller esiyor
aslında dünya hareket etti
nitekim korrkunç sesi işiten damardan
toprağa giren ve göğe yükselen
bütün aşklar ben
ve Her şey O’nun

her şeyi bağlantı kurmasıyla başladı
kitaplar kuşlara dönüşerek uçabilirler korkarım
kadınların ev kadınlığı şaşırdım
Bağdadi “şu zaman halktan sıkılacak zamandır” dedi
o zaman kalabalıktan sıkılacak zamandı
şimdi orta yoldu
orta yol güzeldi
şimdi güzeldi

bu uğurda bütün şiirler güzeldi 
şiirim bu uğurdaydı
şiirim güzeldi

şiirim O’nun uğrunaydı
şiirim güzeldi
O'nun uğruna bütün şiirler güzeldi

şiirim güzeldi
uğruna bütün şiirler güzeldi
şiirim uğrunaydı
aynı yerlere baktık
sadece peşinde zamanın
tıpkı bir ayin yakalaması
aynada halinden anlayanı görünce 
sen de gör bakalım istedim

– Oytun Akdeniz

#11
uyku




Rothko rengi turuncu
Kilden falluslarıyla duvarlarda sefih bir babil bahçesi
İletişimin uyku fazını andırdığı, 
Epoksiden masalarla çevrilmiş
Solunum depresyonu doğuran kül bir bar

Kara para endüstrisinin çengeline asılı uçsuz bucaksız nft sergileri
Günlerin getirdiklerinden devşirilmiş emtialarıyla soğuk müzeler
Oculusvari gözlüklerin incecik, zarif son segmentleri,
Minik bir tetikle ateşlenen çağdaş sanat dergileri,
Tuzlu duvar kağıtlarına ucu bulaşmış, benzi atık hediye kartları
Sıcacık bir harca karılmış içlerinde bir tanesi
Enigmatik harfler harap olmuş bir freske grafik tohumlarla ekilmiş,
Baş döndürüyor, 
Bu vahim sanat tutkusu, kan şekerine hiç iyi gelmiyor

Şimdilerde bir trende dönüştü:
İkibinlerin moda varyantlarıyla yakın tarih yeniden şekillendi
Dirseklerine sfenksler örülü,
1700’lük möblelerin kolçakları sohbet arasında
Cayır cayır, ejderha kanıyla ısınıyor

Aktivizm. Biri bittikçe diğeri başlayan
Galaksinin badem şekerlerinde gözyaşları opal bir kana durmuş, 
Atma platosu, 
Cayır cayır yanan çöllerin sivri omuru,
Bir kilim serinliğiyle zemine yayılmış cüce bir butik
Sans serif harflerin lahana karası tonozlara oyulduğu
Bir motto, başı dik gezen her yurttaşın hecelediği
Tüm aktivistlerin burnu yukarlarda:
Vahşete hayır, yeşil ekonomiye evet!

Antidragonistlerin en neşeli günü
Çin tipi bardaklarda ılınan likit olanzapin
Keyifli içecekleri eşliğinde,
Eylemciler plan hazırlığındalar çünkü

Olağan suskunluğuyla sıkılgan bir katil
Yakınlarda, bir çürüme ağırlığıyla zaman kocarken
Haddini aşan lümpen bir inat:
Çağdaş sanatta trajedi duygusu yok, neden?
Aslan bacaklı taburesinden kovuldu Karakuyu,
Sırf bu lafı ettiğinden.

Atma’da Yunanlı bir trajedi yazarının yorgunluğu
Devir garip, insanlar karanlık, yas, hüzün istemiyor
DSM-MXIII-xiii melankoliyi en tehlikeli bozukluklar listesine almış
Öyle ki, optiğin yeni nesil marifetleri
Cisimsiz bir cesetmiş gibi, gölgeyi eşyadan ayırmış

Atma’da rüzgar vanilya kadar temiz, tatlı
Fakat harf gezginlerinin sayrısına etki etmez hiçbirşey
Dünya ve burası, 
Yeşilin letafetinden koyuluğun inkârına kadar uzanan panorama
Kaç kuşaktır her türden hastalıktan kurtulmak isteyen Sapiens aklı
Kaç neslin ucunda yine günü bitiriyor:
Karakuyu, gece diye bir ışık ağılının altında uyusa da

Hayret. Çakmak çakmak şarj panelleri şimdi gönderlerin yerine geçiyor
Kabil, Tanah, Mesih’in dönüşü derken
Gezegenden gezegene günü hafif bir endorfin salımıyla bitiren
-hep o aynı karanlık cebir, 
uğursuz derisini Rothko rengi turuncuya uydursa da

– TEVFİK KANOĞLU

dergi

kafagözdeşiirvar

yakında. çok yakınında.

Latest news

No posts

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum gönder